Başkan'nın Mesajı

TANITIM MI, MARKALAŞMA MI?

Uzun yıllardır ilçemizdeki birçok kurum tarafından büyük emeklerle Salihli’mizi tanıtıcı birçok dergi, birçok kitap basıldı. Tüm ülkeye dağıtıldı. Ama Salihli de pek bir şey değişmedi. Ben diyorum ki gelin bunun ötesine gidelim ve geleceğe yönelik büyük adımlar atalım. Güçlü bir ilçe imajı sadece tanıtım ile gerçekleşemez. Çok başarılı tanıtım ve iletişim faaliyetleri ile kısa dönemli başarılar sağlamakla birlikte, altyapı eksikliği uzun dönemde imajın daha da zayıflamasına neden olacaktır. İmajı yüksek ve uluslararası pazarlarda başarılı kentlerin tamamı endüstrileşmiş, zengin kentlerdir.

Ulusal kalkınmanın yolu kentlerin kalkınmasından, rekabet edebilirliğinden yani marka olmalarından geçmektedir. Bölgesindeki diğer üretim merkezleri ile ticaret yapma imkânına sahip olan ve üretim yelpazesini genişletip, girişimcisi­nin önündeki engelleri kaldırabilen, tarihi ve kültürel mirasını iyi koruyarak, bunu iyi sunabilen kentler küresel rekabet güçlerini ve eko­nomik ağırlıklarını artırabilmektedirler.

Dolayısıyla marka kent yaratma çalışmaları içinde yapılan stratejik planlarda turizm ya da kültüre yer vermenin yanında ticaret ve sanayiye de gereken önemi vermek gerekmektedir.
Böylelikle her alanda sürdürülebilir bir rekabet edilebilirlik ile markalaşma çalışmasına bütünsel bakmakta fayda vardır. Günümüzde ülkeler artık kentleri aracılığıyla birbirleriyle rekabet etmektedirler.
“markaların gücü, kentin gücüdür” neden markalar ekonomik ve sosyal alanlarda, hem ulusal hem de uluslararası platformlarda kentin gücünü belirleyici önemli bir kriter niteliğinde? Birçok gelişmiş ülke ekonomik gücünü sağladığı markalar ile ülkenin gücünü daha da pekiştirmekte ve küresel rekabet gücünü artırabilmektedir. İşte bu nedenle bilgi ve teknoloji üreten, elde ettiği bilgiyi kalıcı entelektüel sermayeye dönüştürebilen ülkeler, emek yoğun çalışan ülkelerle kıyaslanmayacak düzeyde yüksek rekabet gücüne, dolayısıyla ekonomik seviyelere ulaşabilmektedirler.

Size birkaç örnek vermek istiyorum.

Markalaşma derecesini ölçecek bir ölçü birimi henüz tespit edilmedi. O halde bir kente gelen turist sayısını "markalaşma ölçüsü" olarak kabul edersek yanılmış olmayız.
Fransa'ya geçen yıl gelen turist sayısı 72 milyon. Bunlardan 25 milyonu, dünyanın sayılı markalaşmış kentlerinden  Paris'e gelmiş. Oteli, yiyeceği, taksisi, alışverişi, müze ziyaretleriyle bir turistin ortalama 1.000 Euro bıraktığı hesaplanıyor, bu hesapla Paris'in yıllık turizm geliri 25 milyar Euro.(kıyaslamak için Türkiye'nin toplam ihracatının 100 milyar dolar , yani yaklaşık 66 milyar Euro olduğunu ,bunun da yaklaşık % 73'ünün ithal ara malı girdisi olduğunu belirtelim.
Paris'te bugün herhangi iyi bir mühendisin hesaplayıp yapabileceği bir Eiffel kulesi, zamanın ileri görüşlü ve vizyon sahibi liderlerin yaptığı olağanüstü geniş Concorde meydanı gibi alanlar ve Champ-Elysee gibi bulvarlar var. Bunlar her Avrupa kentinde görülebilecek şeyler. Bir de hakkını teslim etmek gerekir, dünyada başka yerde kolay görülemeyecek olağanüstü güzellikte Louvre müzesi. Ama hepsini üst üste koyarsanız, dört Paris bir İstanbul etmez. Ama marka odur ki dünyadaki her insan bir kez Paris’i görmek istiyor. Diyeceksiniz orası Paris peki ülkemizde bir Şanlıurfa-Kahramanmaraş-Gaziantep, bir Kapadokya bölgesi ülkemizin bence son yılların marka kentleri. Şanlıurfa da bir balıklı gölü görmeye binlerce insan gidiyor. Biz niye bunu sağlayamıyoruz. Tarihte ilk madeni altın paranın basıldığı ve ticaretin merkezi konumundaki ilçemizde niye bunu sağlayamadık. Markalaşmak "biz marka olduk" demeyle, "kentimizi marka kent ilan ettik" diye karar almadan çok daha ciddi bir iştir.

Bugün her yerde şarttan bahsediyoruz, demir köprü barajındaki ayak izlerinden bahsediyoruz kendi çabalarımızla ilçemizin tanıtımını ve reklâmını yapıyoruz. Bu çok güzel bir olgu ama maalesef bugün Sarta ve ilçemize gelen bir turiste şartı tanıtacak ve ilçemizi gezdirecek ne bir rehber nede yol gösterici bir harita var. Geldiklerinde de kendi memleketlerine götürecekleri bölgemizi temsil eden ne bir hediyelik eşya var. Bugüne kadar Sartın girişine “dünya tarihinde ilk madeni altın ve gümüş paranın basıldığı Lidya krallığı'nın başkentinden geçtiğinizin farkında mısınız” diye bir tabela dahi asamadık. Demirköprü barajına gittiğimizde ne bir gözetleme yeri nede bir çay içilecek tesis var nede su sporları yapacağımız olanak. Bugün Salihli kirazının coğrafi işaretini aldık, kirazımız ile her yerde övünüyoruz. Ama bilmiyoruz ki onu dışarıya ihracat edenler kendi firmasının amblemi altında satıyor. Salihli kirazı olduğunu belirten hiç bir ibare olmadığı gibi daha acısı da bildiğim kadarı ile Salihli kirazını ihracat yapan Salihli’li hiç bir firma da yok. Adı Salihli kirazı Salihli de yetişiyor ama yurtdışında farklı isim altında satılıyor. Biraz düşündükçe saymakla bitiremeyeceğimiz ilçemiz olanakları var ama maalesef biz bunlardan bugüne kadar faydalanamadık.

Markalaşmak bir strateji işidir; uzun soluklu, çok emek, sabır ve yatırım gerektiren bir strateji işi. Birkaç toplantıda alınacak kararlar ile olacak bir iş değil. Kimseyi karamsarlığa da düşürmek istemiyorum. Bugün bunu ülkemizde başarmış örnek alınacak birçok ilimiz var bir Gaziantep, bir denizli vb. Ama onlar bunu başarırken bulundukları kentin sevdası altında birleşmişler. Gelin artık hepimiz elimizi taşın altına koyalım yarın Kaymakamımızın başkanlığında, belediyemizin, ticaret ve sanayi odamızın, borsamızın, ziraat odamızın, diğer tüm sivil toplum örgütlerinin, Salihli’ye sevdalı herkesin içinde yer alacağı büyük bir platform oluşturalım. Bunun adına platform mu, deriz Salihli tanıtım derneğimi deriz. Hiç önemli değil yeter ki bir çatı altında birleşelim ve kurumsal bir yapı oluşturalım. Buraya imkânlar dâhilinde bir bütçe aktaralım, inanıyorum ki herkes bunu seve seve yapacaktır. Biraz bütçe ile profesyonel bir kadro ile uzun vadeli stratejik bir plan çizelim ve projeler üretelim.  En basitinden bizim ilçemizin de artık tescilli bir logosu olsun. Bugün tekil bir marka oluşturmak için yeterli finansal birikim ve kaynağa sahip olmayan kobiler, içinde bulundukları kentin markasını oluşturarak bu kent markasının fırsat ve olanaklarından yararlanıyorlar.   Sizlere son olarak neden markanın üzerinde durduğumu kısa bir hikâye anlatarak sözlerime son vermek istiyorum. Dünyaca ünlü petrol şirketi shell’in Amerikalı yöneticileri Vatikan’da papa ile yalnız görüşmek istemişler. Dışarıdakiler merakla odadan gelen sesleri dinliyorlarmış. Yöneticiler papaya sayın papa “kabul ederseniz bir milyar dolar veririz”. Papa, “hayır kabul edemem” diyormuş. Yöneticiler ısrarla teklif bedelini arttırıyorlarmış. 2 milyar dolar...5 milyar dolar.....10 milyar dolar.....papa yine de, “imkansız, olamaz” diye diretiyormuş. Kapıda tartışmayı dinleyen kardinaller dayanamayarak odaya girip papa’ya “bu paraya ihtiyacımız var, niçin kabul etmiyorsunuz?” Dediklerinde papa’nın cevabı: “Amerikalı dostlarımız, bütün kiliselerde okunan dualardan sonra papazlarımızın (amin) yerine (shell) demelerini öneriyorlar. Nasıl kabul ederim” olmuş. Unutmayalım ki bir ülkenin markası artık o ülkenin bayrağı kadar gurur veriyor.